Ama hiçbir şeyden emin olmadığım için, varlığıma dair her an yeni bir kanıta ihtiyaç duyduğum için, sahiden, kuşku götürmez bir biçimde, tek başıma, yalnızca benim kesin tasarrufumda bulunan hiçbir şeye sahip olmadığım, aslında mirastan mahrum bırakılmış bir oğul olduğum için, en yakınımdaki şeyden, kendi bedenimden de kuşkuya düştüm; boy attım, ama bununla ne yapacağımı bilemedim, yükü fazlasıyla ağır geldi, sırtım çarpıldı; jimnastik yapmak bir yana, neredeyse hareket edecek cesaretim yoktu, güçsüz kaldım; hâlâ sahip olduğum her şey bir mucize gibi hayrete düşürüyordu beni, sözgelimi iyi çalışan sindirim organlarım; bu onları kaybetmem için yeterliydi ve böylece her tür hastalık kuruntusunun yolu açılmış oluyordu, ta ki evlenme isteğinin insanüstü gerilimi altında (bu konuya daha değineceğim) ciğerlerimden kan gelinceye kadar, ki bunda, yalnızca yazmak için ihtiyaç duyduğuma inandığımdan kullandığım, dolayısıyla yine bu konuyla ilintili, Schönbornpalais’deki dairenin de yeterince payı olmuştur.