Düşünce tarihine baktığımızda, kimi düşünürlerin düşüncelerini diyalog formunda ifade ettiklerini görürüz. Özellikle antik dönemde çok kullanılan bu form, günümüze dek önemini kaybetmemiştir. Bu çalışmada, felsefe, edebiyat ve bilim alanlarından 21 düşünürün diyalog formunda ifade bulmuş kimi düşünceleri kronolojik sırayla derlenmiştir. Peki, bu derlemenin amacı nedir? Bu derlemeyi yaparak, bu diyaloglar vasıtasıyla, antik dönemden günümüze kadar kimi düşüncelerin seyrini izlemek, bazılarının nasıl değiştiğini görmek, bazılarının da neden hiç değişmediğini anlamak istedik.
Haklı olarak neden bu isimler ve neden bu diyaloglar diyesorulabilir. Okumaların kaçınılmaz olarak kısıtlı olması ve diyalog formuna odaklanmış olmamız, derlemeye alınacak isimleri sınırlandırmıştır. Diyaloglara gelince, bağlamından koparıldığında dahi anlamını ve anlaşılırlığını koruyan metinler seçilmiştir. Ancak gene de öznel tercih, başat unsurdur. Başkaları başka isimler ve başka diyaloglardan oluşan farklı derlemeler hazırlayabilir. İşin güzelliği de burada sanırım.
Hikaye sanatı konusunda önemli bir akademisyen olan R. McKee, diyaloğu “yarı şiir” olarak adlandırıp bu formun ilginç bir özelliğe sahip olduğunu söylüyor:
Konuşuruz. Konuşmak, diğer tüm özelliklerimizden daha çok insanlığımızı ifade eder. İnsan ilişkileri, esas itibariyle, günümüzü karartıp aydınlatan karmaşaların çevresinde gerçekleştirdiğimiz uzun mu uzun konuşmalardır. Yazarlar ilk etapta, sıkıcı ayrıntılardan ve rutin gevezelikten kurtularak anlamı yoğunlaştırırlar. Sonra da anlatımlarını inşa ederler; kelimeler yan anlamlara ve nüanslara kavuşur.
Anlamlı diyalog, okur veya izleyicilerin, karakterin saklı duygu ve düşüncelerini algılamasını sağlayan yarı saydam bir yüzeydir. Dramatize edilmiş diyalog, dile getirilmeyen iki alanı, karakterin iç dünyası ile okur veya izleyicinin iç dünyasını buluşturma gücüne sahiptir.
Yazarlar, karakterlerini konuştururlar, ancak gündelik hayatın bilindik tekdüzeliği ile değil, diyalog adını verdiğimiz yarı şiir yoluyla yaparlar bunu. Bir yazar, tıpkı bir simyacı gibi, karakterlerden, çatışma ve değişimlerden karışımlar hazırlayıp kalıba döker, sonra da bu kalıbı diyalogla yaldızlayıp varoluşun metalini hikayenin altınına dönüştürür. Ve diyalog, söylenenden söylenmeyene ve söylenemez olana doğru bizi sürükler.*
Kanımca, böylesi bir özelliğin her diyalog için geçerli olacağı söylenemez; bu özellik, ancak büyük zekaların ürünü olan diyaloglar için söz konusu olabilir. A. Pope bir şiirinde “gerçek” zekayı şöyle tanımlar:
gerçek zeka odur ki /
görünür kılar
çoğu zaman düşünülen
ancak
asla doğru dürüst ifade edilemeyeni.
Belirtmek gerekir ki, bu derlemede bazı metinlerde bazı “tahrifatlar” yapılmıştır; bazı metinler kısaltılmış, bazıları da sadeleştirilmiştir. Sadeleştirme deyince, metinleri kırpa kırpa kuşa çeviren türdeki bir sadeleştirme değil yapılan. Kimi derin, yoğun ve bu yüzden zorunlu olarak muğlak düşünceleri, daha anlaşılabilir hale getirebilmek amacıyla yapılan bir sadeleştirme bu. Yapmaya çalıştığımız, Stefan Zweig'in Dünün Dünyası'nda «vazgeçebilme sanatı" diye tanımladığı şey olsa gerek. Az sayıdaki metin üzerinde yapılan bu sadeleştirme işlemi anlayışla karşılanır umarım. Ayrıca, paragraflar içinde atlanan kısımları gösteren, alışılmış üç nokta (…) ibaresi de, akıcılığı bozmamak adına çoğu yerde kullanılmamıştır.
Kanımca bu derlemedeki diyaloglar, okunmamışsa okunmaya, okunmuşsa da hatırlanmaya değer. Keyifli okumalar dilerim.
*Robert McKee, “Diyalog”, Çevirmen: Aslı Yazır, İstanbul Medya Akademisi Yayınları, 2018
Oğuz İnel
2021, İzmir