u dünyada bilinçli olarak kendinizin farkında olduğunuz günden beri şöyle asgari bir 15-20 yıl yaşamışsanız, Allah’ın yarattığı sayısız harikaların yanı sıra, onun en ilginç eseri olan insanın ahmaklıklarına da aşina hale gelmeye başlamışsınızdır. Öğrenebildiğiniz kadarıyla tarih, şanlı zafer ve heyecanlı çekişmelerin yanında, size insanın ahmaklığının kaba bir kronolojisini de verir. Ne kadar derine bakarsanız insan olmanın o “iki ucu keskin kılıç” tabiatını da o kadar derin, o kadar net bir açıklıkla fark edersiniz.
Bu ülkenin gündemi sürekli değişiyor; yahut şöyle demeli belki: Değişiyormuş gibi görünüyor. Değişmeyen en önemli hadiselerden birisi, arka planda sürekli işleyen bir kadim hamâkattir (ahmaklıktır). Birilerinin eline güç yahut “güç vehmi” geçer, bu kimseler zulmedecek birilerini bulur, onlara kendi kudret ve iktidarları oranında belli bir zaman zulmederler; ardından bu zulmün mağduru bir kısım mazlum, bir zaman sonra eline bir güç geçirip yeni mazlumlar bulur, onlara zulmetmeye ve çoğu zaman geçmişten miras aldığı “intikam” hisleriyle yeni bir mazlumlar kitlesi yaratmaya devam ederler. Olaylar, mekânlar, zamanlar, insanlar, gerekçeler ve neticeler farklı görünse de gerek mikro gerek makro ölçekte, bu süfli tarafımız kaderimizin çizgisini belirleyen en önemli alametimiz olarak orada öylece durmaya devam eder, her nasılsa…
İnsanın mahiyetini, kalabalıkların psikolojisini, insan olmanın tabii kökenlerini biraz tefekkür ettiğinizde aslında manzara bir miktar daha net ve daha açıklanabilir bir şekle