korkutup tehlikeli, netameli yollara sokabilirsiniz. Ama eşeklere bunu yapamazsınız; onların hayli sağlam bir kendini koruma güdüleri vardır. Eşeğin malum inatçılığı da işte bundan kaynaklanır.
Eşeğin alametifarikalarından biri de anırmasıdır. Bu ses kimi zaman ta üç-dört kilometre uzaktan bile duyulabilir. Bütün güçleriyle anırdıklarında sesleri havada yankılanır; masallardaki eşek mırıltılarından tutun da en yüksek perdeden anırmaya kadar yedi farklı tonda anırırlar. Eşekler hem nefes alırken hem verirken ses çıkarabilir ve bunu yaparken de müthiş enerji harcarlar. Kırlarda, vadilerde bir eşek anırdı mı komşu köyler sallanır adeta. Eşekler mutluyken, mutsuzken, diğer eşeklerle sohbet ederken, kendilerini yalnız hissediyorken ya da yakınlarda bir yerde yiyecek olduğunu seziyorken anırırlar. Ara sıra öylesine anırdıkları da olur; adeta avazları çıktığı kadar anırırlar bir süre, sırf gırgır olsun diye. Sonra hep beraber sırtlarını toprağa vurup tepişir, Tabiat Ana’nın kucağında toprak banyosu yaparlar. Girgin hayvanlardır, yarenliği severler. Ne ki benim gibi garip bir davetsiz misafire, bir şeyler öğrenmek için dağları aşıp gelen şu küçük kulaklı ziyaretçiye hiç aldırış etmezler.
Eşekler en başta pek umursamadılar beni, ara sıra benden yana kayıtsız bakışlar fırlattılar sadece, zira zihinleri yedikleriyle ve sessiz düşünceleriyle meşguldu. Aynı yere haftalarca tekrar tekrar geldikten sonradır ki kimisi bayırı tırmanmaya gönül indirdi. Dimdik, meraklı kulaklarıyla, ilgili, talepkâr gözleriyle bana mahzun mahzun baktılar. Öyle sakin, öyle nazik görünüyorlardı ki. Lüle lüle tüylerle kaplı yüzlerinin, sırrına erilmez bakışlarının, önyargısız koyu gözlerinin ardında, hem derin felsefi düşünceler olduğunu hem de zımni bir kardeşlik duygusunu, bir yaz günü öğleden sonrasındaki bir rastlaşmanın verdiği bir kardeşlik duygusunu, gayri meşru bir şekilde buluşan iki fani mahlukun aczini sezdim.
Eşekler arasındayken zaman yavaşlar. Onların yanında, her şey sessiz sakin ve bir düzen içinde vuku bulur. O masumane bakışlar hiç aklından çıkmaz insanın. Huzur telkin eden bir huzurdur o bakışlar. Zihniniz gezintiye çıkar, düşlere dalar, bambaşka âlemlere gidersiniz, ama gene de yerli yerinizdesinizdir. Yavaşlık adlı romanında Milan Kundera, hızın, şu hız denen iblisin çoğu zaman unutmayla, pısmayla, yavaşlığınsa hafıza ve yüzleşmeyle ilişkili olduğunu söyler. Kendimize, başkalarına ve çevremizdeki dünyaya kulak vermek istediğimizde hareketlerimiz yavaşlar. Keza