Marx, kendi buluşlarından söz ederken, insanlığa ve insan düşüncesinin gelişmesine katkısını devlet sorunuyla bağlantısı içinde ortaya koymaktadır: «Benim yeni olarak yaptığım şey, 1) sınıfların varlığının, üretimin tarihsel gelişme evrelerinden başka bir şeye bağlı olmadığını; 2) sınıflar savaşımının zorunlu olarak proletarya diktatörlüğüne götürdüğünü; 3) bu diktatörlüğün kendisinin de bütün sınıfların ortadan kalkmasına ve sınıfsız bir toplumun kurulmasına geçişten başka bir şey oluşturmadığını tanıtlamak oldu…»
Marx'ın burada yaptığı, kuşkusuz ne artı-değer teorisini ne de diyalektik materyalizmi önemsizleştirmektir; ama kendi öğretisini burjuvazinin en değerli düşünürlerin öğretilerinden özünde ayıran şeyi ve üstelik kendi devlet öğretisinin özünü vurgulamaktır.
Lenin işte bu öğretiyi, hayranlık verici bir biçimde, sınıf mücadelesi pratiğinin deneyleri içinde geliştirilme aşamalarıyla birlikte, “Devlet ve Devrim” adlı eserinde tüm yönleriyle özetlemiştir. Bugünün Türkiyesi'nde “Devlet ve Devrim”i yayınlamanın önemini ise yine Lenin'den okuyabiliriz "…asıl 'devlet' işleri kapalı kapılar ardında, bakanlıklar, kalem odaları ve kurmaylıklar tarafından yürütülür. Parlamentolarda yalnızca, 'sıradan halk'ı aldatmak için lafazanlık yapılır.”