koştu yardımıma, karşımdaki, üniversitenin idare amirlerinden biriydi; ben de bir kadındım. Burası çim sahaydı, patika oradaydı. Buradan sadece öğretim üyeleri ve öğrenciler geçebilirdi; benim yerimse çakıl taşlı yoldu. Bütün bu düşünceler bir anda geçti kafamdan. Ben patikaya çıkarken adamın kolları iki yanına düştü, yüzüne doğal ifadesi yerleşti, çimende yürümek çakılların üzerinde yürümekten daha iyiydi tabii, yine de pek rahatsız olmamıştım. Olsa olsa, hangi üniversite olursa olsun, öğretim üyelerini ve öğrencilerini, aralıksız üç yüz yıldır orada yayılan çimenlerini korumak için benim küçük balığımın saklanmasına neden oldular diye suçlayabilirdim.
Aklıma esip böyle başkasının arazisine izinsiz girmeye neden cüret ettiğimi şimdi hatırlayamıyorum. Huzurun ruhu bir bulut gibi indi gökten üstüme, çünkü eğer huzurun ruhu herhangi bir yerde bulunuyorsa, o yer güzel bir ekim sabahı Oxbridge’in bahçeleri ve dikdörtgen avlularıdır. O yapıların içinden, o kadim salonların önünden