Zebur, Tevrat ve İncil onu müjdelemişti.
‘Hatif’ adıyla bilinen cinlerin yanı sıra, kâhinler de o Resulden bahsedip durdu.
Doğumundan önce yaşanan harikalar, beklenen ‘Son Peygamber’in ilk işaretlerini ortaya koyarken, doğduğu anda görülen güzellikler de, o işaretlerin doğruluğunu tasdik etti.
Peygamberlik dönemine kadar geçen zamanda, putperestler bile ona ‘El Emin’ dedi. Ve o ‘Emin Zat’ nübüvvet yükünü omuzlayınca, Ay bir işaretiyle ikiye ayrıldı. Ağaçlar onun çağırmasıyla yanına geldi. Tâ küçük yaşlardan beri kendisine gölge yapmak için koşan bulutlar, onun dualarıyla rahmete dönüştü. Susuz kalan ordular, o mübarek parmaklarından akan suyla; aç kalanlarsa, onun bereket duasıyla hayat buldu.
Bütün bunlara rağmen, her peygamber gibi eziyet gördü. ‘Taş kalpli’ müşrikler ona taş atarlarken, eline aldığı taşlar Allah’ı zikredip ona teselli veriyordu.
Bu kâinat onun için yaratılmıştı. Eğer arzu etseydi, dağlar taşlar altın’a dönüşürdü. Fakat onun gözü bizim üstümüzdeydi. Ümmetini cehennemden kurtarmak ve miraca çıktığı zaman gözle gördüğü cennete ulaştırmak gayesiyle gözyaşı döktü, dayanılmaz işkencelere göğüs gerdi. Fazladan bir tek kişinin iman etmesi için, bu işkencelerin tamamına razıydı.
Çünkü o Rahmet ve Şefkat Peygamberiydi.