Kumandanım! Sen ne diyorsun? Ömrümde beni bu işe memur etmenizden büyük şeref mi olur? Bana güvendiniz. Bu kalenin kurtulmasını benim gayretimden beklediniz. Siz silahaltında düşman karşısında duran bir aslanı esaretten kurtarmak için düşündüğünüz en büyük çareyi benim ellerime bıraktınız. Ben üç ay hasta yatmışım. Bu kaleye hiçbir hizmet edememişim. Beni gayrette, hamiyette, vatan sevgisinde on bin kahramana tercih ettiniz. Kendinizle beraber tuttunuz. Düşünsenize, buradan gittiğim zaman ben devlet kadar büyüktüm; çünkü devletin en yüce menfaati benimle sağlanacaktı. Vatan kadar kutsaldım. Çünkü bana hıyanet, vatana ihanet gibiydi. On iki bin Osmanlı kadar müthiştim. Çünkü on iki bin Osmanlının göreceği hizmeti yalnız başıma yerine getirecektim. Bir devlet gibi batıp da dünyayı dehşetler içinde bırakmak, milyonlarca nüfusu anasından ayrılmış öksüzler gibi arkamdan ağlatmak ne büyük şerefti… Ne şerefti benim için, on iki bin mert gibi dövüşe dövüşe şehit olmak…