Ülkemizde müstâkil ev modeline itiraz edenlerin temel düşüncesi “Türkiye kalabalık bir ülkedir, herkes müstâkil evde oturmak isterse bu topraklar bize yetmez, dolayısıyla apartman yapmaya mecburuz” noktasında düğümlenmektedir. Anlıyoruz ki bu iddia sahipleri dünyayı tanımıyorlar ya da düşünmeden bu sözleri söylemişler. Avrupa’dan üç ülkeyi mukayese ederek bu yanlış düşünceyi düzeltmeye çalışalım. Almanya’nın yüzölçümü Türkiye’nin yarısından daha az ve buna mukabil nüfûsu bizden 10 milyon daha fazla ve halkın %70’i müstâkil ve bir-iki katlı evlerde oturmaktadır. Hollanda’nın toprakları bizim Konya vilâyetimiz kadar, nüfûsu ise Konya’nın tam 8 katı, yani 16 milyon. Yine buna rağmen şehir merkezlerindeki tarihi apartmanları saymazsak halkın büyük çoğunluğu müstâkil evlerde ikâmet etmektedir.
ABD’deki rakamları verdiğimde daha da şaşıracaksınız. Çünkü Amerika halkının yaklaşık %90’ı müstâkil evlerde yaşamaktadır. Sadece bir kısım fakir ve muhtaçlar, onlar da zaruretler sebebiyle apartmanlarda ikâmet etmektedirler. Amerika’da ekranlarda sıkça gördüğümüz gökdelenler ev ve apartman değildir, iş merkezi, otel gibi hizmet binalarıdır. Bu binalar da şehirlerin belirli bölgelerinde özel izinlerle inşa edilmektedirler.