Şimdi bir kez daha kendi kendime aynı soruyu soruyordum: “Onu seviyor muydum?” Ve bir kez daha bu soruyu nasıl yanıtlayacağımı bilemedim! Daha doğrusu, belki yüzüncü kez aynı yanıtı, ondan nefret ettiğim yanıtını verdim. Evet, ondan nefret ediyordum! Kimi zaman -özellikle sohbetlerimizin sonunda- onu boğmak için ömrümün yarısını seve seve verirdim! Yemin ederim; keskin bir bıçağı onun göğsüne yavaş yavaş saplama şansım olsa, bundan müthiş bir zevk duyardım. Ama yine de en kutsal şeyler üzerine yemin ederim ki, Schlangenberg’in en yüksek tepesinde bana eğer “Kendini aşağı at” dese, düşünmeden atlardım, hem de seve seve. Bunu biliyordum.