sarayı hükmündeki kalbin de, Allah’tan gayrı her şeyden, yâni nefsânî düşüncelerden, çirkin temâyüllerden ve mâsivâdan arındırılıp temizlenmesi gerekir. Aksi hâlde kalb, ilâhî lutuflara kapanır. Fakat bu, Allah’tan başkasına muhabbet beslenemeyeceği mânâsına gelmez. Gerçi, nefsini tezkiye ve kalbini tasfiye edip de kalb-i selîmin zirvelerine ulaşanlar, mâsivâ muhabbetinden âzâde olmuşlardır. Ancak diğer insanlar, derece derece mal, evlâd vs. muhabbetlerini kalblerinden tamâmıyla silmeye muvaffak olamazlar. Esâsen bu nevî muhabbetler, belirli bir sınırı aşmadığı müddetçe meşrûdur.
Kalb tasfiyesinin ehemmiyetini kavramak için kalbin maddî ve mânevî hayattaki mevkiine bakmak kâfîdir. Nitekim Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kalbin insandaki hayâtî ehemmiyetini şöyle ifâde buyurmuştur:
“...İnsan bedeninde bir et parçası vardır. O iyi olursa bütün beden iyi, kötü olursa bütün beden kötü olur. Dikkat ediniz ki, o kalbdir.” (Buhârî, Îmân, 39)
Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh-, bir çuvalın dibindeki deliği kapatmadan içini doldurmaya çalışmanın beyhûde bir gayret olduğunu ifâde eder. Bunun gibi amellerin de ancak tasfiye edilmiş