Amacımız ne?
Yüzyıllarca yıldır filozofların üzerine düşündüğü, tartıştığı, üzerine kitaplar yazdığı meşhur konu. Sahi bizim bu hayattaki amacımız ne?
Ne için bu dünyaya geldik, ne için yaşıyoruz?
Bizi mutlu edecek olan ne?
Mutlu olmak için ne yapıyoruz?
Aslında bu sorular, cevabı birbiri içerisinde bulunan sorulardır. Mutlu olmak için amacımızı doğru şekilde belirlememiz gerekiyor. Öyle bir amaç bulmalıyız ki bizi sınırsız bir mutluluğa eriştirsin. ‘para kazanmak, zengin olmak istiyorum’ 5 sene sonra zengin oldun.. Ee sonra? ‘Hayatımın kadınını bulmak istiyorum’ 1 ay sonra tanıştın onunla… Ee sonra? ‘Başarılı olmak istiyorum’ Şef oldun, müdür oldun, genel müdür oldun, CEO oldun.. Ee sonra… Sonrasının belirsiz olmadığı net bir amaç bulmalıyız. Öyle bir amaç bulmalıyız kendimize, tüm zamanlarda geçerli olsun, bizi mutlu etsin.
Öyle bir amaç bulmalıyız ki yaptığımız her şey ama her şey onun için olmalı ve hayatımızın her anını anlamlı hale getirmeli. Öyle bir amaç bulmalıyız ki sahip olduğumuz her şeyi yitirdiğimizde bizi ayakta tutacak şey, o amaç olmalı. Öyle bir amaç bulmalıyız ki amaç zannettiğimiz sonraları olmayan şeyler ancak amacımıza hizmet eden hedefler olmalı. Pivot nokta olarak bir kısmımızı sabitleyip geri kalan kısmımızla yolumuza devam edebileceğimiz bir hikaye oluşturmalıyız. Hayatımızı üzerine kurgulayacağımız, doğru veya yanlış nefessiz takip edebileceğimiz bir hikaye olmalı. En sonunda bir kısmımızı pivotladığımız yere bütün herşeyimizle dönüp sonumuzu dileneceğimiz yer; Yaratıcı.
Çoğu insan şeytan tarafından verilmiş hazır cevapları öylesine kabullenirken, ruhani arayıştakiler kolay kolay tatmin olmazlar. Olmamalılar da zaten. İnsan, yalnızca iyi bildikleri istikametlere ya da gitmek istedikleri yere değil, yol nereye çıkarsa çıksın O’nun rızası peşinden gitmelidir. Evet ne yaparsak yapalım Allah rızası için yaşamak olmalı ana amacımız. Amacımız Allah rızası için yaşamaksa, şeytanı da idrak etmemiz gerekir. Her dinde birçok insan şeytanın varlığını bilmesine ve bu şeytana kıyamete kadar süre verildiğini bilmesine rağmen bu şeytanın nerde olduğunu, şimdiye kadar neler yaptığını, ona karşı uyanık olması gerektiğini bilmemektedir maalesef.
Bu kitabın yazılış amacı da dünya tarihi içerisinde şeytanın, kendisine verilen süreyi nasıl değerlendirdiğini, biz ademoğlunun ise nasıl bir uyuma halinde olduğumuzu dilimiz döndüğünce anlatmaktır. Amacımız, insanların kafasında Ben neyim? Nereden geliyorum? Burada ne yapmalıyım? Ve nereye gidiyorum? sorularının oluşmasıdır. Bu dünya, bir dokunuşun arayışında milyarlarca insanla dolu.
Bu kitabı okuyan her hangi bir kişinin kader düzenlenmesinde ihtiyacının doğru zamanda karşılanmasına denk gelmesi bile benim için çok önemlidir. Bir şeyin savaşını gerçekten vermekle onu ifade etmeye çalışmak arasında ince bir çizgi olduğuna inanıyorum. İfade etmek kolay, ama savaşmak zordur. Düşmanımızı tanıyıp ömrümüz boyunca saniye saniye her an sürdürmeliyiz savaşımızı.