Birinci sınıf öğretmenlerinin ne kadar sabırlı olmaları gerekiyor. İhtiyarlar gibi dişsiz olan öğrenciler r’yi, s’yi telaffuz edemezler, biri öksürür, diğerinin burnu kanar, biri sıranın altında pabucunu kaybeder, öbürü eline kalem battığı için bağırır, bir başkası yanlış defter aldığı için ağlar bir sınıfta elli kişidirler. Hiçbir şey bilmezler. O mini mini elli çocuğa yazı yazmasını öğretmek oldukça güçtür! Bu çocuklar ceplerinde şeker parçaları, düğmeler, şişe tıpaları, ezilmiş tuğla, bir sürü ufak tefek şey taşırlar. Öğretmenin cepleri araması gerekir ama, çocuklar bu kıymetli eşyaları kimse almasın diye pabuçların içine kadar saklarlar. Derse hiç dikkat etmezler: Pencereden giren bir sinek her şeyi alt üst eder. Yazın okula mayısböceği getirirler. Bu böcekler uçuşur, ya da mürekkep hokkalarının içine düşerler, sonra da defterleri mürekkep lekesi içinde bırakırlar. Öğretmen onlarla bir anne gibi uğraşır: giyinmelerine yardım eder, kalem batan parmaklarını sarar, düşen berelerini toplar, birbirlerini mantolarını giymemelerine dikkat eder, çünkü sonra bağrışıp çağrışırlar. Zavallı öğretmen!