İnsanların araçlarını park edebilmek için caddelerde tur atmadığı ve bunun yerine bir mobil uygulamayla civardaki müsait noktaları görebileceği bir dünya düşünün. Ya da sadece yakınına biri geldiğinde yanan ve böylece bir yandan şehirlerimizi daha güvenli halde tutarken bir yandan da elektrik tüketimini ve maliyetleri düşüren sokak lambaları. İnsanlar görüntülü bir TelePresence («uzaktan katılım») donanımıyla dünyanın başka yerlerindeki gruplarla bağlantı kurabilse ve öğrenciler İspanyolca derslerini İspanya'daki bir öğretmenden alabilselerdi nasıl olurdu?
Bu geleceğe ait bir tablo değil. Bugünün resmi. İmar planında dijital olanakları uygulamaya geçirmiş olan genç şehirler, teknolojide kaydettiğimiz ilerlemelerin getirdiği olanak ve zorluklara göz gezdirebileceğimiz birer laboratuvar işlevi görüyor. Asırlık altyapıları olan şehirler ise dijital dönüşüm aracılığıyla tüm bölgeleri yeniden icat etmenin yollarını keşfediyor.
Ağlarla birbirine bağlanmış dijital çözümler, şehirlerin kaynakları korumasına ve yeni belediye gelirleri
üretmesine, trafiği rahatlatmasına ve şehir sakinlerinin diledikleri yerden çalışmasına yardımcı oluyor. Bu gelişmelerin her birinin yaşam kalitesi üzerinde ölçülebilir bir etkisi var. Ama dijital dönüşüm, aynı anda birçok tekneyi yukarı doğru kaldıran bir dalga gibi. Hem verimlilik ve hızı hem de güvenliği yeni düzeylere taşıyan bir kapasite sağlıyor.