Kimi sözler hemen kapıdan dışarıya yoldan geçenlere atılıyordu. Ayaklar altına alınıp, camlara vuruluyordu. Ağıza alınan bir yudum kahve bir sözden daha uzun ömürlü olabiliyordu. İnsanlar acımasızdılar. Söylemeden önce ahengine taptıkları bir sözü ne çabuk dillerinden defedip, onları ne çabuk sahipsiz bırakıyorlardı. Kimileri duyulmadan söyleniyor ve en saf halleriyle bir öksüz çocuk gibi boşlukta kalıyorlardı. Ben bu sözleri topluyordum. Masa altlarından, kırıştırılmış peçetelerin içinden, yarım bırakılmış keklerin yanından alıyor ve dilini aramakta olduğum iç suskunluğuma veriyordum. İnsan dilinden yaralı bu sözleri, acı çeken bu harfleri sahipleniyordum. Ben bu konuşkan insanların döktüğü kelimeleri topluyordum. Ben bu konuşkan insanların yaralı bıraktıkları acı çeken harfleri topluyordum. Kahvenin hatırı var ama sözün hatırı yok anlaşılan. Dilimiz ne kadar keskin Allahım! Nerede bir insan konuşmaya başlasa ortalık bir savaş alanı ve bir sürü ölü, bir sürü yaralı. Kelimeler kan içinde. Bir türlü benimseyemediği varoş diline severek giydirdiği entel dilden ne kadar da memnun, etrafa saçıp savurduğu, tarih kırıntılarından, laboratuvar artıklarından, etnik saçmalıklardan bir haber, ne kadar da mutlu. Konuştukça konuşuyor. Hayatında hiç gitmediği ve gidemeyeceği bir ülkenin herhangi bir kanalını çanak anteninden seyrederken kulağına yapışan o ecnebi kelimenin tınısına aşık, görmüşlüğünün ve evrenselliğinin göstergesi olarak araya sıkıştırır gibi yaparak ama en gereksiz ve en uymaz şekilde bangır bangır telaffuz edişinin zafer sarhoşluğuyla konuşuyor da konuşuyor. Konuşuyor da konuşuyor. Böylesine vahşi ve böylesine orta yerde ve böylesine arlanmasız mı ırzına geçer bir insan kendi cümlelerinin? Ben bu konuşkan insanların namusunu beş paralık ettikleri ruhu yaralı sözleri topluyorum.
Kurzbeschreibung:Kimi sözler hemen kapıdan dışarıya yoldan geçenlere atılıyordu. Ayaklar altına alınıp, camlara vuruluyordu.