Allah Resûlü (a.s.m.) ve beraberindeki Müslümanlar Asr-ı Saadette müşriklere karşı amansız bir mücadele verdiler. Her gün ölümle burun buruna geldiler. Kimi zaman dışlandılar. Tehditlere, hakaretlere, alaylara maruz bırakıldılar. Psikolojik baskıya maruz bırakıldılar. Evlatlıktan çıkarıldılar. Aleyhlerinde şeytanın bile aklına gelmeyecek planlar, hileler, tuzaklar ve suikastlar düzenlendi. Kimi zaman nefse hoş gelecek mal-mülk, şan-şöhret teklifleriyle dinlerinden vazgeçmeleri istendi. Bu bir iman mücadelesiydi. En tesirli silahları iman dolu göğüsleriydi. Kadın-erkek, genç-ihtiyar, hattâ çocuklara kadar o güzide insanlar imanları uğruna canlarını ortaya koydular, sabrettiler, metanetlerini asla kaybetmediler. İmanları uğruna vatanlarından, yurtlarından hicret ettiler. İmanları uğruna en sevdiklerinden vazgeçtiler. Nemrud’un ateşinden daha yakıcı alevlere atıldılar. Ama kalplerindeki imanla o yakıcı zulüm ve karanlık inkâr ateşleri içinde gülistanı yaşadılar. Önlerinde örneklerin en yücesi, en güzeli, en hayırlısı, en seçkini vardı. “Vallahi güneşi sağ elime, ayı sol elime koysalar ve bunun karşılığında davetten vazgeçmemi isteseler, Allah galip getirinceye ya da bu uğurda ölünceye kadar davamdan vazgeçmeyeceğim” diyerek meydan okuyan Resulüllah (a.s.m.) vardı. İşte bu kitapta Hz. Ebu Bekir’den Hz. Bilal’e, Ammâr b. Yâsir’den Habbâb b. Eret’e, Lübeyne Hatun’dan Ümmü Gülsüm binti Ukbe’ye inkâr ve şirkin yakıcı kıvılcımları arasında imtihanların en büyüğünü, en şiddetlisini veren Sahabe-i Kiramın örnek ve ibretlerle dolu iman mücadelelerine şahid olacaksınız.