Recep Şükrü Apuhan ve Erkan Kavaklı'nın katkılarıyla, Hekimoğlu İsmail'in farklı zamanlarda farklı kişilerle yapmış olduğu sohbetleri, ilim ve sanatla yoğrularak, birçok konuda istifade edilebilecek bir dizi ortaya koyulmuştu. Defalarca baskısı yapılan ve beş ayrı kitaptan oluşan Derdimi Seviyorum dizisi, Atilla Şahiner tarafından yeniden gözden geçirildi ve tek bir kitap haline getirildi. Eser birçok meseleye farklı izah tarzları getiriyor. İnanç ve ibadet hayatımıza, kültürümüze dair merakımızı güçlendiriyor, şuurumuzu tazeliyor. Çözemediğimiz müşkiller, cevabını bulamadığımız sorularımıza yer veriyor. Hayatı anlamlandırmak adına; derdi olanlara, derdiyle dertlenenlere bir yol açıyor Bahçenin suyunu kestiler, çiçekler sordu, meyveler döküldü ve yapraklar sarardı. Dünya dikenlere kaldı. Kapının önüne gül diktim, sarmaşık ektim, gelip geçenlerin içi açılsın diye. İnsanlar gülleri kopardı, hayvanlar sarmaşıkları yedi, geriye yine dikenler kaldı. Hiç unutmam, hasat mevsimi yaklaşıyordu, mahsul bol mu, boldu. Bir gün, bir sam yeli esti, yapraklar sapsarı oldu, meyveler buruştu, dikenler bayram ediyordu. Felaket elele, kol kola geliyordu: Bir başka zaman bulut gibi çekirge geldi, yeşil yaprakların hepsi gitti, geriye sadece dikenler kalmıştı. Yeşile düşman olanlar, dikenlere dost olmuştu. Çiçek gibi insanlar gitti, ibadet meyveleri döküldü, yemyeşil kültürümüzü sam yeli aldı, son kalanları da kuzey rüzgârları dondurdu, dünya dikenlere kalmıştı. Olmayan bahçenin bahçıvanını buldum, onun yanına çırak girdim «Dertlerden dert, dikenlerden diken beğen» dedi. Anladım ki “Derdimi sevmek”le işe başlamalıyım. Birdenbire iç dünyamı bir çığlık dolaştı: "Çilesini çekmediğin şey senin değildir!” Herkes bir şeye sahip çıkarken, benim payıma DİN düşmüştü. O'na sahip çıkmak istedim, baktım ateş! Elime aldım yanıyordum, bıraksam dinsiz kalacaktım. İster istemez “Derdimi sevdim”. “Dinin sahibi” dine hizmet edecek kimseleri tayin ediyordu, felaket diyarının mukimi oldum. Çamur içinde kök salan çekirdek gibi, ıstıraplarımız, hayatımız olmuştu. İnsan hayatı sevmez mi? Günahta ölmenin, sevapta dirilmenin çilesi vardı, haşrin böylesinde bayram edilmez mi? Kurumuş, çiğnenmiş, ezilmiş bir ağacı Şükrü Apuhan ile Erkan Kavaklı sulamaya başladı. Filiz gördüler şevke geldiler, çiçek gördüler iyice heyecanlandılar, meyveleri görünce adeta bayram ettiler. Böylece okuyucunun eline bu bahçe geçti. Kimi gölgesinde serinlesin, kimi elinin ulaştığı kadar meyve derlesin, kimi yeşilde gözlerini dinlendirsin. Yorgun yolcu, nefes alabilirse, renkler desenler armonisi içinde, sanat harikalarını seyredebilirse, kendimizi, bir şey yapmanın bahtiyarlığında hissedeceğiz.