Rus düşüncesi üzerine yaptığı çalışmalarla bilinen ünlü Leh yazar Andrzej Walicki, 19. yüzyıl Rus düşüncesini belirleyen en temel öğenin «Rus 'intelligentsiya'sının siyasal baskı, geri kalmışlık ve acil çözüm bekleyen toplumsal sorunların acısını yüreklerinde hissetmeleri» olduğunu söyler. Bu dönemde 'intelligentsiya' Rusya'da hükümete karşı duruşu nedeniyle siyasal olduğu kadar aynı zamanda ahlaksal bir kategoridir de. Walicki'ye göre 19. yüzyılda Rus entelektüelleri arasında toplumsal sorunlardan uzak, yalnızca felsefi sorunlarla uğraşmak «ahlaka sığmayan bir davranış ve Rus halkına karşı yapılmış bir ihanettir. (…) Bu çağda Rusların kendilerine sordukları soruların tümü ulusal kimlikleriyle ilgilidir: Biz kimiz? Nereden geliyoruz ve nereye gidiyoruz? İnsanlığa yapabileceğimiz katkı nedir? Bize verilen görevi yerine getirebilmemiz için neler yapabiliriz?» Rus insanının Rusya'nın “medeniyetsel aidiyeti” üzerine sorduğu sorular 19. yüzyılda olduğu gibi bugün de varlığını sürdürmektedir. Sovyet sonrası Rus entelektüellerinin Rus kimliği üzerine yaptıkları farklı tanımlamalar Rusya'nın aidiyet problemini bir kez daha gündeme getirmiştir.