«Gerçek, anlatılan bir hikayeden daha etkilidir.»
Sibirya'da geçen dört yıllık bir sürgün hayatı, Dostoyevski'nin gerçeğiydi. Bu gerçek, onun ve onunla aynı kaderi paylaşan binlerce mahkûmun iç dünyalarındaki duyguların gerçekliğiyle birleşince ortaya, herbiri bambaşka anlamlar taşıyan öyküler çıkıyor. Bu öyküler, diri diri mezara gömülmüş hayatların, ayaklarındaki zincirlerden ziyade ruhlarındaki prangalardan kurtulmaya çalışan Goryançikov'un, Aklim Akimiç'in, Petrov'un, Ali'nin öyküsü; ezilmişliğin, mücadelenin, bencilliğin, dışlanmışlığın, yalnızlığın ve onları ayakta tutan en önemli şeyin, umudun öyküsü Dostoyevski insanı yine en ince yerinden, insanlığından yakalıyor. Bizlerce de yanlızca bu lezzeti tatmak kalıyor.