Aşk, insanı ele alan, onu anlamaya ve kavramaya yönelen hiçbir düşünsel etkinliğin kayıtsız kalamayacağı en temel insani fenomenlerden birisidir. Bu nedensiz değildir; insan sırf akıl varlığı değil, aynı zamanda bir duygu varlığıdır; hatta olağan yaşamda duygusal yönünün akılsal yönüne ağır bastığı bile söylenebilir. İnsan hem kendi varoluşunu hem de diğer varlık, nesne ve olayları aklıyla sorunsallaştırdığı gibi duyguları ile de sorunsallaştırır. Varlık, nesne ve olaylara rasyonel anlamlar kadar, duygusal, hatta irrasyonel anlamlar da yükler. Kuşkusuz insanın duygusal yönü gündeme geldiğinde, bir fenomen olarak en köklü etki aşk yaşantısında ortaya çıkar.
Aşkın felsefi yazındaki izleri sürüldüğünde, onu ilk defa felsefenin nesnesi kılan öncü görüşlerin Eski Yunan filozoflarına ait olduğu görülür.