Kitaplarında toplumsal acıları neden ve sonuçlarıyla başarılı bir şekilde resimlerken yaşadıklarından fazlasıyla etkilenen, kendi sıkıntılarından çok içine girdiği dünyaların dertleriyle ilgili duygusal, duyarlı ve bütünüyle yalnız bir adamdır Reşat Enis. Yalnızlığı içe dönük yaşantısının bir uzantısıyken zamanla sistemin işine yarayan garip bir mekanizmaya dönüşür. Romanlarıyla gündem belirleyen, içeriğindeki zehirli tadıyla okuyucuları dışında hemen herkesi ürküten yazar, reklam denen tuhaf ayrıntıyla hiç ilgilenmez. Eserlerini, içinde yaşadığı dönemin koşullarıyla şekillendirip Türk edebiyatında yeni ve bambaşka bir döneme kapı açar. Son romanı Sarı İt'ten sonra yazın hayatında faal olarak görünmemesi, onu pusuda bekleyen terkedilmişlikle yüz yüze getirir. 1930'lu ve 1940'lı yıllarda basın dünyasının hatırı sayılır simalarından olan usta romancı Reşat Enis 10 Ocak 1984'te öldüğünde hiç yaşamamışçasına ve yazmamışçasına, Türk edebiyatı tarihinin isimsizler listesinde yerini alır.
Aramızdan ayrıldığında kırgın mıydı? Bilinmez… Sarı İt'ten sonra Kırmızı Karanfil'e kadar tek satır yazmadı. Belki söyleyeceklerini her biri 300 sayfayı aşkın 12 kitabıyla zaten çoktan söylediği için, belki de uğradığı haksızlıklara duyduğu tepkiden.
Tanık olduklarını kâğıda dökmeyi seven, başka başka ama hepsi de yaşadığımız çevreye ait hayat hikâyelerini, kendi yaşam enerjisinden feragat ederek okuyucuyla paylaşan önemli bir yazın emekçisidir Reşat Enis. Yazdıkları yüzünden başı beladan kurtulmamış, kitapları piyasaya çıkar çıkmaz toplatılmış ya da sansürlenmiş; buna rağmen bildiği ve inandığı yoldan dönmemiş inatçı ve gözü kara bir romancı. Bu satırlarda onun kelimeleri, düş dünyası, gerçeği algılayış tarzı ve onun bu güne de ışık tutan doğruları var.