Yıldırım’ın planı gayet basitti. Zaten girift işlerden hazzetmezdi. Önce zayıf beyleri vuracak, Karamanoğlu, Germiyanoğlu ve kadı Burhaneddin gibi kuvvetleri sona bırakacaktı.
Bunları hem müttefiklerden mahrum bırakıp tecrit etmek hem de morallerin bozmak istiyordu. Topladığı harp meclisinde basit planını açıklayınca Rumeli beylerbeyi Kara Timurtaş Paşa, destur dileyip mütalaa beyan etti:
“Hünkârım, askerimiz zinde iken kuvvetlinin üstüne gitmek evla değil midir? Büyükleri yenersek, küçükler zaten kendiliklerinden teslim olurlar.”
Fakat bu basit planın içinde, son derece ince bir hesap saklıydı. Meğer şanlı padişahın yüreği, dini bir, dili bir, kitabı bir, kıblesi bir, kanı bir olan insanların en az zararla bu badireden sıyrılmalarını arzuluyordu.
“Bak a Paşa,” diye konuştu. “Küffar üzre gitmede değiliz, muradımız ahaliyi kırmamak, muhteris beylerinin ateşine yakmamaktır. Küçüklerin üstüne gidersek, korkup teslim olmaları mümkündür. Böylece Müslüman kanının akmasına belki mani olabiliriz.”
“Ya diğerlerine sıra geldikte ne olacak Hünkârım, yine Müslüman kanı akmayacak mı?”
“Yardımcı kuvvetlerden mahrum kalırsa umarız onlar da kılıcı bırakıp hizaya gelirler. Böylece yekvücut olup Kostantiniye üstüne gideriz.”
“Kostantiniye üstüne mi? Aman Şevketlüm, Kostantiniye İmparatoru müttefikimiz iken bunu nasıl yaparız?”
Padişahın dudaklarında bir hasret tebessümü kıvrıldı, ciğerleri o ezelî rüyanın soluğunu duydu:
“Vakıa İmparator müttefikimizdir, lakin dostumuz ve kardeşimiz değildir.”
Basit plan, ihtiva ettiği bütün inceliklerle birlikte harfiyen tatbik edildi. Önce Saruhan’a hücum edildi. Aslında bu hücumdan çok askerî bir tatbikata benziyordu.
Hücumdan evvel, Yıldırım Bayezid, askerine ve kumandanlarına hitaben kısa bir konuşma yapmış, ahaliye hiçbir surette zarar verilmemesini, mümkünse hiç kan dökülmemesini tembihlemişti. Esasen Sarıhan ve Menteşe Beylikleri daha çok deniz ticaretiyle uğraştıklarından, güçlü bir kara ordusundan mahrum bulunuyorlardı.
Ahali ise tekbir seslerini duyunca gönül rabıtasını yeniden kurmuş, bütün iftiralara cevaben gelen tekbir seslerine silahını indirmek suretiyle katılmıştı. Saruhan Beyi Hızır Şah, birkaç fedaisiyle beraber direnmeye çalıştı, ama kısa sürede kıskıvrak yakalanarak Bursa’ya sevk edildi.[18]
Ardından şanlı ordu Aydın Beyliği’nin topraklarına girdi. Aydınoğlu İsa Bey hiç mukavemet etmeden teslim oldu. Padişahın ellerini öpüp özür beyanında bulundu.[19]
Akabinde Menteşe Beyliği’nin üstüne gidildi. Menteşe Hakimi Mahmud Bey de teslim oldu. Kendisine yalnız Berama mevkii dirlik verildi. Özrü kabul edilerek bağışlandı.
Asi Anadolu Beylerinin hemen hepsinin bağışlanarak ya topraklarının bir kısmında hüküm sürmelerine izin verilmesi yahut bir Osmanlı vilayetine vali tayin edilmeleri, hayli dikkat çekicidir. Yıldırım’ın bu asil ve müsamahakâr davranışı, iyi niyetinin delilidir. O Anadolu’ya toprak kazanmaktan çok, Anadolu insanını kazanmaya gitmiş, bu bakımdan, Anadolu insanını incitebilecek hareketlerden dikkatle sakınmıştır.
Tarihçiler Germiyan, Aydın, Menteşe ve Saruhan Beyliklerinin Osmanlı Devleti’ne ilhakıyla neticelenen bu seferi, Yıldırım Bayezid’in “İlk Anadolu Seferi” sayarlar. Başarıyla tamamlanan bu harekâtın meyvesi kısmî Anadolu Birliği olmuş, üstelik stratejik ehemmiyeti haiz İzmir’in bir bölümü de alınmıştır.