Bir şeyi, sebep bulduğumuzdan istemeyiz, onu istediğimiz için sebebini buluruz; isteklerimizi gizlemek için felsefeler kurar, dinbilimleri düzenleriz. Bu yüzden Schopenhauer insana “metafiziksel hayvan” demektedir. Öteki hayvanlar, metafizikleri olmadan isterler. “Birisiyle tartışırken, karşıdakine nedenini anlatarak, açıklayarak onu inandırmak için elden geleni yaptıktan sonra, anlamak istemediğini ve bütün işin onunla değil de, istemi’yle olduğunu fark ettiği zamanki kadar, insanı çileden çıkaran şey yoktur.” Bu bakımdan, mantık boşunadır; zaten kimse kimseyi mantık yoluyle inandıramamıştır. Mantıkçılar bile mantığı, bir geçim kaynağı olarak kullanmaktadırlar. İnsanı bir şeye inandırmak için, onun kişisel çıkarına, isteklerine, istemine baş vurmalıyız. Düşünün bir, zaferimizi nasıl unutamadığımızı, yenilgelerimiziyse ne kadar çabuk unuttuğumuzu. Hâfıza, istem’in uşağıdır. “Hesap yaparken yaptığımız yanlışlar, kendimizden çok, başkasının aleyhinedir; üstelik bunda hiçbir kötü niyetimiz de yoktur.” Öte yandan, sözkonusu şey kendisini ilgilendiriyorsa, en ahmak adamın bile anlayışı keskinleşiverir. Genellikle, akıl, tilkideki gibi, ya tehlike karşısında ya da suçludaki gibi, çaresizlik karşısında gelişir. Ama daima isteğe boyun eğer ve onun âleti olur; istemi ortadan kaldırmak istediği zaman karışıklık doğar. Sırf düşünceye dayanarak hareket eden kişi kadar, yanlış yapmaya eğilimli kimse yoktur.