Sanat bence, en büyük sayıda insanı, ortak acılar ve sevinçlerle coşturan imgeleri, biçimleri bulmaktır.
O halde sanat, sanatçıyı insanlardan uzak durmamaya mecbur eder; onu, en gündelik ve en evrensel gerçeğe bağlar. Ve çoğu kez, kendilerini başkalarından ayrı gördükleri için, sanatı seçenler kısa bir zaman sonra şunu anlarlar: sanatlarını ve farklılıklarını ancak herkesle benzerliklerini ortaya koyarak görebilirler. Sanatçı, kendini bu başkalarına gidip gelme ile yoğurur, çünkü o, vazgeçemediği güzellik ve kopamadığı topluluk arasındadır. Onun için gerçek sanatçılar hiçbir şeyi hakir görmezler; yargılamaya değil, anlamaya çalışırlar. Ve dünyada tutacakları bir yer varsa, o da, Nietzsche’nin çok güzel söylediği gibi, yargıcın değil, işçi olsun aydın olsun, yaratıcının başında olduğu bir dünya olacaktır.