Y.A.: Kendini o adamın yerine koyar ve bana onun ne hissettiğini ve ne düşündüğünü söyler misin?
G.A.: Kolaylıkla. O acı çeken yaşlı yüzün görüntüsü, adamın cömert yüreğine keskin bir acı ile işledi. Bu kadarına katlanamazdı. Fırtınada yürüyeceği üç millik mesafeye dayanabilirdi, fakat o zavallı yaşlı yaratığa sırtını dönüp onu ölüme terk edecek olsa çekmiş olacağı vicdan azabına dayanamazdı. Onu düşünmekten gözüne uyku girmezdi.
Y.A.: Evine doğru yol alırken ruh hâli nasıldı?
G.A.: Yalnızca özveride bulunan kişilerin bildiği bir sevinç hâliydi. Yüreği şakıyordu, fırtınanın farkında değildi.
Y.A.: İyi hissediyor muydu?
G.A.: Bundan şüphe edilemez.
Y.A.: Pekâlâ. Hadi, şimdi ayrıntıları ekleyelim ve adamın yirmi beş sent karşılığında ne kazandığını görelim. Bu yatırımı yapmasının gerçek sebebini bulmaya çalışalım. İlk olarak, adam ızdırap çeken yaşlı yüzün ona verdiği acıya katlanamadı. Yani kendi acısını düşünüyordu—bu iyi adam. Bu acıya bir merhem satın almak zorundaydı. Eğer yaşlı kadının yardımına koşmasaydı, adamın vicdanı ona yol boyunca azap çektirecekti. Yine kendi acısını düşünüyordu. Vicdanı için rahatlık satın almak zorundaydı. Eğer yaşlı kadını rahatlatmasaydı, adamın gözüne uyku girmeyecekti. Biraz uyku satın almak zorundaydı—görüyorsun ya, yine kendisini düşünüyordu. Dolayısıyla, toparlayacak olursak, adam kendisine yüreğindeki kes