göre, herkes sende gördüğü kendisini anlatıyordu. Seni tanıyanlar böyle yapıyordu. Seni yakından tanımayanlara, seni kelimelerle anlatmanın faydalı olacağına inanmak istemiyorum. Çünkü insanların tanışmaları yalnızca kelimelerle olmuyor. Bazen bir iyi hareket, bin güzel sözden daha tanıtıcı oluyor. Dış görünüşünü, atletik beden yapını, o güzel endamını, boyunu bosunu, kaşını gözünü, sıcak bakışlarını, tatlı dilini, sabırlı ve mütevekkil halini, insana güven veren dostça yaklaşımını konuşup duruyoruz: Yiğit insandı, alperendi, gönlü gözü toktu, cömertti, hamiyetliydi, derviş meşrepliydi, kibardı, iffet ve haya sahibiydi, vefalıydı diyoruz. Seninle ilk tanıştığımız günden itibaren bu hallerini sevmiş ve beğenmiştim. Ne yalan söyleyeyim, bu meziyetlerine imrenmiştim. Zaman zaman kendi kendime bu çocuk yoksa melek mi diye sorduğum da olmuştur. Çünkü bir insanda bu kadar iyi huy bir arada olamaz, insanoğlu bu kadar iyi niyetli olamaz diye düşünmüştüm. Sahi sen nasıl bu kadar iyi, herkese bu kadar dost olabiliyordun? Bunu anlayabilmiş değilim.
Seni çok sevdiğimi biliyordum. Sen de bunun farkındaydın. Ancak ben seni bütün bu güzel hallerinin, eşsiz hasletlerinin ötesinde daha derin duygularla sevdim. Sen de biliyorsun ki, bu saydığım meziyetler iki insanı dost yapmaya yetmez. Gönülden gönüle akan meveddet ırmakları olmadıkça insanlar birbirlerine dost olamazlar. Bana sorarsan, iman gibi, hidayet gibi, dostluk da kalblerimizi kudret parmakları arasında tesbih gibi çeken ilahî