Yılmaz Öztuna

  • nurzdmrhas quoted10 months ago
    Göçebe Türklerin, cahil olsalar bile irfan sahibi bulundukları, devlet idare etmede ve teşkilâtçılıkta emsalsiz bir sezgi (intuition) sahibi oldukları malûmdur. Buna bir Fransız tarihçisi bile dikkat etmiştir: “Nihayet diyebiliriz ki mütenakız görünmesine rağmen, nihai derecede alâka-bahş bir keyfiyettir ki devletler tesis ve idaresinde, fıtrî kabiliyetlere maliktiler. Türk edebiyatının -Doğu Türkistan’da, Kâşgar’da yazılmışen eski kitabının ‘Kutadgu Bilig’in
  • nurzdmrhas quoted10 months ago
    Horasan erenleri” denen ateşli tarikat propagandacıları, imanlarını bu taze kuvvetlere aşılamaya ve onlara hükmetmeye pek çabuk muvaffak oldular. İslâm dini ile rabıtaları gevşek olan bu göçebe kitleler, bıkmak ve usanmak bilmeyen bu tarikat mürşitlerine derhâl samimiyetle bağlanıyorlar ve temsil ettikleri tarikatı imanla benimsiyorlardı. Bu bağlanma ve benimseme, onlara çok yüksek menfaatler vâdediyordu ve bu va’din tahakkuku da fazla gecikmiyordu. Bu “gazi-dervişler”, emirleri altına giren kitleye evvelâ yegâne gaye olarak “cihad” ve “î’lâyi Kelimetu’llaah” umdelerini aşılıyor ve sonra bu umdelerin tahakkuku için lâzım gelen bilgi ve tecrübeyi veriyor, yolu gösteriyor, onları teşkilâtlandırıp sevk ve idare ediyorlardı. “Alp” ve “abdal” gibi unvanlar taşıyan bu mürşitler, evvelâ Bizans topraklarını harben işgal ediyor ve sonra oraları tamamen “İslâm-Türk toprağı/dârü’l-sulh” hâline getirmek için muazzam bir faaliyete girişiyorlardı.
  • nurzdmrhas quoted10 months ago
    derviş-gazileri bir şehri, bir memleketi fetheder etmez, derhâl bir kısmı oraya yerleşiyor, kalan kısımsa daha ileriye doğru yürüyordu. Arkadan daima taze kuvvetler geldiği ve en ateşli kuvvet en ileriye sevk edildiği için bu yürüyüşün ardı kesilmiyordu.
  • nurzdmrhas quoted10 months ago
    Harb hâlinde iken Hristiyanlarla meskûn Türk topraklarından geçen Türk askerlerinin ahaliyi herhangi bir suretle rahatsız etmesi, idamla cezalandırılırdı. Bu titizlik, çok kere Türk askeri düşman toprağında iken de gösterilirdi. Kanunî devrinde dikkatsizlikle atını bir Hristiyan’ın tarlasına bırakıp ekini yedirten bir yeniçerinin idamı meşhurdur. Bu hususta misaller pek çoktur. Sulh zamanındaysa Hristiyan, haksızlık gördüğü Türk’ü kadıya şikâyet etmek suretiyle hakkını elde ederdi.
  • nurzdmrhas quoted10 months ago
    Devleti, 1281’de Osman Gazi’nin cülûsu ile başlatmak şimdilik tutulacak en akla yakın yoldur. Bir kısım tarihçiler de 1288 veya 1291’de Karacabey (Karacahisar) kasabasının fethini ve bir rivayete göre merkez ittihazını, devletin başlangıcı saymak istemişlerdir.
  • nurzdmrhas quoted10 months ago
    “Turkopol” dedikleri Müslüman Türk ücretli askerlerden mürekkep kıtaları vardı. Turkopolların başında bir ara Aydınoğullarının hizmetinden ayrılmış bir Türk kumandanı olan Melik İshak vardı. Gene Bizans hizmetinde ücretli Müslüman Araplar (Endülüslü ve Magribli) ücretli Katolik Katalanlar vardı. Bu birliklerin başındaki kumandanlar, bazan İmparator’a kafa tutacak bir güç iktisap ediyorlardı. Bu ücretliler bir defa Çanakkale Boğazı’nı geçmiş, Manisa’nın kuzeylerine kadar inmiş fakat Türkmen beyleri tarafından imha edilmişlerdi.
fb2epub
Drag & drop your files (not more than 5 at once)